6 Ağustos 2011 Cumartesi
Bob Dylan ve Lunaparktaki Aynalar
Ne zaman durup da şöyle bir etrafımıza baksak modern popüler kültürün Marilyn Monroe’dan Madonna’ya kadar, iz bırakan büyük sanatçıların taklitleriyle dolu olduğunu fark ediriz. Kalıbı son derece sağlam bir ayakkabıyı andıran Bob Dylan ise geçen yıllar boyunca modern kültür karşısında hep biraz zorluk çıkartmışa benziyor.
Yalnız kalpli bir mistik olarak Robert Zimmerman adıyla dünyaya gelen sanatçının gizemli katmanları olan bir yaşam öyküsü var. Eisenhower dönemi Amerika’sında Yahudi bir genç olarak büyümüş ve soyadını İrlandalı şair Dylan Thomas’dan etkilendiği için değiştirmiş. Cıva gibi çabuk değişen kişiliği sayesinde bazen altına bazense çöpe dönüşebilen ama eşsizliğini asla kaybetmeyen şarkılar yazmış. Dylan, modern kültürü yaşamaktansa onu tercüme etme gereksinimi duyan ve umursamaz bir ses tonuyla “Ne zaman her şeyini kaybettiğini düşünsen, hala kaybedecek bir şeyler daha olduğunu fark edersin,” gibi anlaşılması güç sözler eden bir sanatçı. Herkes konuşup içerken, gitar çalıp rollerini ezberlerken Bob Dylan sanki hiç orada olmamış, hep bambaşka bir dünyadaymış gibi oturuyor modern kültürün ortasında. Arada bir bizden uzaklaşıyor, sonra tekrar aramıza dönüp daktilosunda bir şeyler yazıyor, gitarını hafifçe tıngırdatıyor ve bu bile bazen insanın vücudundaki bütün kanın çekilmesine neden olabiliyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder